2000 yıllarında, küresel pazarlarda yaşanmakta olan internet ve çevrim içi teknolojilerin tüketicilerin beklentilerini karşılayamaması nedeniyle, büyük bir çöküşle karşılaşmıştık. O günlerde “internet balonu patladı” deyimini sıklıkla duyar olmuştuk.
Cisco Systems Genel Müdürlük görevime denk gelen sürecin içinde nasıl bocaladığımı hiç unutamam. Şirketleri büyüme, yeniden yapılandırma, bağlantılı olabilme konularında bilgilendirmeye başlamanın henüz başında nerdeyse sabit duran bir duvara çarpmıştık.
İlerlemenin reçetelerini yazmanın, neşeli, mutlu ekiplerle çalışmanın
yerini küçülebilmenin yönetilmesi almıştı. Daralmanın doğru kurgulanması,
müşteri ilişkilerinin farklı bir platforma taşınması zorlukla yürütülmüştü. Asıl
mesele ise çalışanların içine düşmüş oldukları olumsuz duygusal sarmaldan
kurtulmalarıydı. Kararların alınmasının ardından süratle iyileştirme ve onarım
eğitimlerine başlamıştık. Yeniden bir aile olabilmenin, takım olarak mücadele
edebilmenin inceliklerini farklı eksenler ile uygulamaya koymuştuk.
Nasıl olur da özenle geliştirilmiş, neredeyse her derde deva teknoloji
çözümlerinin böylesine bir dar boğaza girmesi önlenememişti. Sorunların
kökeninde yatan gerçekleri araştırmak üzere yola koyulmamız ve neticesinde
öğrendiğimiz dersler geçerliliğini bugün bile korumaya devam ediyor.
Pazarda üretici ile tüketiciyi buluşturmanın kolaylaşacağı teorisine
öylesine inanmıştık ki gerçek hayatta ayrıntıları göz artı etmiştik. Böylece internet
ortamında rahatlıkla gezebilecek ve beğenimizi değerlendirebilecektik. Hatta
biraz da ileri giderek aracı kuruluşların yani iş birliği içinde olduğumuz
ortaklarımızın işlerini yeniden tanımlamaları gerekliliğini sürekli
vurguluyorduk.
Aslında teknolojinin sadece bir boyutunu “müşteri yönetimini” gündeme
taşımakla kalmıştık, ayrıca servis sağlayıcılarına da “ISP” taşımacılık dışında
yeni bir rol verilmemişti. Dolayısıyla yatırım kararlarında iş planları kısıtlı
ve kısır kalmıştı. Özellikle nakit akışı dengesi ve bilançolar iyimser tahminler
varsayımı üzerine kurgulanmıştı. Hal böyle olunca da 20 yıl önce servis
sağlayıcıların inanılmaz fiyat rekabeti sonucunda tüm sektör olumsuz etkilenmişti.
Tüketiciyi doğru anlayamamak ve iş ortaklarının yeniden farklı
konumlanmalarını öngörememek neredeyse felaketle sonuçlanmıştı. Heyecanla
harekete geçen kuruluşlar kaynak israfı neticesinde çaresiz kalmışlardı. İş
dünyasında yenilikleri kucaklamanın daha bütünsel yaklaşım gerektirdiğine, şimdi
çok daha açık ve net saygı gösteriyoruz. Yeni bir projenin değerlendirilmesinde
müşteri ekseninin önceliğinin dikkate alınması kadar tedarik, üretim, araştırma
ve elbette insan kaynaklarının önemini özenle dengeliyoruz.
2000 yıllarında gelişmenin ve dönüşümün önündeki engellerin kalkması ve
yeniden ılık rüzgârların esmesi çok zaman almamıştı. Altyapılar kurumsal iş planlarını
destekleyecek biçimde yeniden tasarlandı. İletişim mimarisi, ver merkezleri, güvenlik,
güvenirlik, finansal hizmetler katma değerli ürünlerin pazarda yer almasına
imkân sağladı.
Gözlemlerim bana günümüzde aynı filmi yeniden mi izliyorum kaygısını
uyandırıyor. e-ticaret, geçmişte kestirdiğimiz tahminlerimizin çok ötesinde bir
duruş içinde. Çevrim içi ticaret salgının da tetiklemesiyle birlikte ilk tercih
edilen ortam oluverdi. Ürünlerin, sanal pazar yerlerine, oradan müşterilere
sürtünmesiz ulaştırılması mükemmellik seviyesine ulaştı. Yalın yönetsel
beceriler sayesinde değer zincirinde verimlilik bütün noktalarda tanımlandı ve
nerdeyse “suyu sıkıldı”. Peki, bundan sonra ne olacak? Rekabetin boyutunun
ticarete zarar verecek seviyeye ulaşması kaçınılmaz mı? İşletmenin amacının kar
etmek olduğunu hatırlatmaya gerek olmadığı bir dönemdeyiz. Pazar yerlerinin
acımasız yarışı günün sonunda üreticilere yansımayacak mı? Sistemin insan,
sağlık, çevre duyarlılığı asla hafifletilmemelidir.
Yerel üreticilerin faaliyet karlarının gevşemesi, bilim ve teknolojiden
uzaklaşmak ve kopmak olarak işlerine aksetmeyecek mi? Farkında olmadan,
sanayimizi bilinen, sıradan, alışılagelmiş ihtiyaçları karşılamakla sınırlandırmaktayız.
Hızla telafisi imkânsız olacak noktaya doğru yaklaştığımız bilinciyle ve
duyarlılığıyla planlama yapmalıyız.
Tedarik zincirinde yaşanmakta olan hızlı tüketim üstünlüğünün yerini
kurumsal karmaşık, çözümler alabilecek mi? Pazar yerleri çizgilerini
sürdürebilme çabası neticesinde yatırımlarını etkinlik ve verimlilik ilkesi
doğrultusunda ölçeklendirmek zorundalar.
Anlayışla karşılıyorum.
Çıktı temelli yapıların uzun vadede kazanımlarının azalmaması için yeni
buluşların araştırmasını önemsiyorum. Arka planda elde edilen verilerin yasalar
çerçevesinde davranışlarımızı sezmesinin ve öneriler geliştirmesinin katma
değerini de kavramış durumdayız. Sarmaldan kaçışın denklemi, karmaşık servislerin
ve çözümlerin de barındırıldığı veri merkezleri bağlantılı pazar yerlerine
kavuşmamızla mümkün olacaktır. Dolayısıyla yıkıcı rekabetin zararından uzun erimli
yöntemler tasarlayarak kurtulmalı ve adım adım tatbik edilmesini paha içilmez
olarak kıymetlendirmeliyiz.