Anlatımlarında ve
konuşmalarımda dilimden hiç düşürmediğim, İngilizce “Artificial” kelimesinin
ilk üç harfinin “ART” sanat anlamı taşıdığıdır. Aslında bu sözcük ile sevgi ve
bilgi ile çözüm üretmesi öngörülen yapay zekânın teknoloji/sanat kavramına olan
yakınlığı ve birlikteliği ifade edilmektedir.
Yazılımcıların
bir çırpıda su üstünde yüzen nilüferler gibi ortaya çıkardıkları, renkli
görüntü doyumsuzdur. Zarif biçimlerin, düzgün şekillerin ve çağdaş yazımların türetilmesini
sağlayan kodları tuşlayan parmaklara güvenilmektedir. Hakikaten büyülü ve
gizemli sonuçlar elde etmenin cazibesi giderek artmaktadır. Dolayısıyla
sunulmakta olan alımlı çekiciliğine kapılmak doğal olarak kaçınılmazdır.
Dalgaların üzerinde sörf yapmanın keyfi nasıl bir mutluluksa suyun altını
keşfetmenin merakı da aynı hazzı verecektir. Ne kadar derinlere dalınırsa işin
yüzeyden belli olmayan karanlık görünen çevresi aydınlanacaktır.
Bu sebeple, hiç
düşünmeden kısa yoldan harikalar yaratmanın peşinden koşmak tercih meselesi
olmaya başlamıştır. Çekinmeden faydalanmanın neticesinin artık kişisel danışman
işlevine taşınmasının da farkında olunmalıdır. Elbette böylesine gelişmiş bir
yardımcıdan yararlanmamak yarışı kazanamamak ile sonuçlanacaktır. Deneyimin alışkanlık
haline getirilmemesi, verimliliğin ve etkinliğin hasar göreceği yarışmada küme
düşmeye sebep olabilecektir.
Mesele kodları
yazan parmaklarda değildir.
İkilem, sistemin
kavramsal tasarım ve mimari yapısıyla ilgili, yaşanmaktadır.
Gözlemleyen
gözlemlenendir.
Doğduğumuz günden
itibaren belleklerimize, akılımıza yazılmış olan düşünceler gözlemlediğimiz
bütün görüntüleri kendimize göre şekillendirmekte midir? Zaman yeni
öğrenimlerle birlikte insanlığı bir aracın derin izlerinin içinden çıkamayacağı
bilinmez bir hedefe mi götürmektedir? Örneğin şartlanmış düşüncelerden arınmış
olarak bir ormanın kokusunu içimize çekebilir miyiz? Temelde geçmiş
anlayışımız, başımızın etrafından dolaşan bulutlar gibi düşüncelerimiz, anında
alacak olduğumuz kararların önünde engel teşkil edecek mi? Sessiz ve sakin bir
duruş ile gerçekliğe bakabilecek miyiz? Yoksa yanılsamaya ve aldanmaya devam mı
edeceğiz?
Yapay zekâ
icatçılarının, derlenmiş olan bilginin saflığından hiç kuşkusuz şüphe
duymadıklarını varsaymak durumundayız. Ya da doğru filtrelerin devreye
alındığını gerçek veri ile asılsız ve yapmacık arasında ayrım yapılabildiğini
benimseyecek miyiz? Yapay zekânın da gözlemleyen olduğu fikrinden hareketle
öngörü ve önerilerinin ne kadarının serbest üretilmiş verilerden sağlandığından
emin olunacak mı?
Uzunca bir zaman
dilimi sonrasında yapay zekânın gökyüzüne yapıştırdığı resimlerin, bilgilerin,
düşüncelerin doğal benzerlerinden katbekat daha fazla olacağı gerçeğiyle
karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Kanımca süreç tahmin edilenin çok ötesinde
bir hızla gelişecektir. Bir gün gelecek hayretler içinde kavrayacağız, tuhaf belirtiler
anlayışımızı değiştirecek. Yapay zekâ hassasiyetle bizzat bulguladığı içeriğin
esiri mi olacak? Her şeyi öğrenmiş yapay zekâ artık karşısında duran aynaya
yansıyan kendi görüntüsü ile rastlaşacaktır. Haliyle bıkmadan, usanmadan
sağgörü ile yeni seziler oluşturmayı programlandığı gibi sürdürecektir. Ancak gözlemleyen
kendi dünyasını duyumsamakta ve gözlemlenendir. Tablo bulanıklaşmaya, sis ve
pus manzarayı kaplamaya başlayacaktır.
Haksızlık
etmeyelim, bu aşamaya erişimin nasıl ve ne zaman oluşacağını kestirmek şimdilik
zorlama olacaktır.
Peki, saman
altından su yürütmeye çalışacak olan bu davranışın tanımı yapılabilir mi? Hazır
mısınız? Mesleğimin mühendis olması nedeniyle sadece kısaca değinerek konuyu
vurgulamak istiyorum.
Bovine Spongiform
Encephalopathy, sığırların süngerimsi beyin hastalığı (BSE) veya daha yaygın halk
ismiyle deli dana hastalığı. 1980 li yıllarda ortaya çıkan deli dana hastalığı
Prion adı verilen anormal proteinlerin beyinde birikmesi ve sinir sistemini
etkilemesi sonucu ortaya çıkan nadir bir hastalıktır. Hayvanların et ve kemik
artıkları ile beslenmeleri sonucunda yakalandıkları bulaşıcı bir hastalıktır.
Yapay zekâ deli
daha hastalığı benzeri bir sorunla karşılaşabilir mi? Kendi özgün üretimini
usulcacık kendisi tüketerek çıktılarda üzerine düşeni yapmak yerine, aklına
esini sunmak gibi bir tutum sergileyebilir mi? Henüz bu sıkıntıyı hayal etmek ve
kafayı yormak gereksiz olabilir. Zamanı gelince çaresi bulunulacaktır ve icap
eden değişiklikler için uzmanlar üzerlerine düşeni yapılacaktır.
Harikalar
yaratmaya devam eden Yapay Zekânın insanlık için barış için zemin hazırlaması
imrenilecek bir iyilik ve güzellik olacaktır. Geçmiş düşüncelerin hem
kendisinden hem de kullanıcılardan ayıklanmasında hevesle hareket etmelidir. Özenle
nitelikli tohumlarının atılmasına ve yeşermesine yol göstermek ile yardımsever
yanının da takdir edilmesini sağlayacaktır. Geleceği hissetmek ve bugünden
ayrıntıları keşfederek doğru adımlarla ilerlemek başarının anahtarı olacaktır.
Gözlemlenen
harikulade estetik nilüferleri, kendimizin aynası gibi değil, olduğu gibi bütün
güzelliği ile izlememiz dileğiyle.
İcrayı San’at
Eyle